HİÇ YAPRAKSIZ



kendini arayan kadınlara...


Sahne 1
Genişçe bir salon. Sağdaki üçlü koltukta  uyuyan sarısın genç bir kadın; Yonca. TV açık. Yan odadan tayyör giymiş esmer bir kadın, saçlarını toplayarak girer. Yonca’ya bakar, dudak bükerek masanın üstündeki çantasını alır. Soldaki kapıdan çıkar. Işıklar kararır. Işıklar tekrar aydınlanırken aksam olmuştur. Sarısın kadın hala koltukta uyuyordur. Esmer kadın, Dilek.. isten geldiğinde TV’nin sesini sonuna kadar acar. Perdeleri ve camı açar. Yonca birazdan uyanır.


Dilek  : Hadi ama bu kadar uyku yeter.


Yonca :(Esneyerek) Akşam biraz fazla içtim.


Dilek  : Biraz mı! Ateş yaksam havaya uçarız, nerdeydin?


Yonca  : Yeni biriyle tanıştım. Birkaç kadeh içtik. Ah gözleri öyle güzeldi ki, sarhoş olmak için içmeye hiç gerek yoktu (Güler)


Dilek  :Sen ve erkeklerin... bu akşam da çıkacak mısınız? 


Yonca  : Başka birine sözüm var. Motoruyla İstanbul turu yapacağız.


Dilek   : N’olur hız yapmasın Yonca, baksana gazeteler her gün başka bir haber yazıyor.


Yonca  : (Yerdeki kasketini eline alır) Beynim dağılmaz, korkma. Kahve ister misin? (Mutfağa gider)


Dilek : Hayır, yemek yiyeceğim.


(TV’yi kapatır. CD player’a basar, rock müzik çalmaya başlar. Cd’yi değiştirir. Miles Davis’in trompeti duyulmaya başlar. Koltuğa oturur, cep telefonu çalar.)


Dilek  :Aloğğ, selam canım. Ben de seni arayacaktım. Yeni geldim. Hafta başı, banka çok yoğundu. Çek tahsilatları, ödemeler, karşılıksızlar.... sıkıldım. Hafta sonu gelse de biraz dinlensem.
 (Yonca kahve fincanıyla gelir. Koltuğa oturur.)


Dilek : Yarın akşam mı? Harika olur. Tamam canım, görüşürüz.


Yonca : Nereye gidiyorsunuz?


Dilek : Piyano resitaline bilet almış.


Yonca  : Piyanonun üstünde sevişmekten başka bi şeyin yapılacağını düşünemiyorum Hahaha.


Dilek  : Bilmez miyim.. Bazen neden senin gibi bir ev arkadaşım  var diye düşünüyorum.


Yonca  : Bu kadar kirayı babamın parası olmadan tek başına ödeyemezsin de ondan. Uff, başım ağrıyor.


Dilek : Artık daha iyi kazandığımı unutma.  Güzel bir film var izleriz birlikte. 


(Yonca ev telefonunu eline alır, numarayı çevirir. Aynı anda kendi cep telefonu çalar. Telsizi koltuğa bırakır, cep telefonunu açar.)


Yonca : Alooo,.... canımm... Özledin mi beni? Hımm neden o zaman özlemişsin gibi yapıp beni almaya gelmiyorsun? Hep aynı neden ve hep aynı sorun….. gözlerini dikmiş beni izliyordu… hep ama hep aşıktı bana…… tabi ki…..en yakın arkadaşın olduğu için sana söylemek istemedim….. olur mu canım? Zaten her gün görüşemiyoruz…..onunla daha çok vakit geçiriyorsun…. Hayır bana o akşam asılmadı……sen hep öyle sanacaksın ama hayır…..olmadı öyle bir şey…..ben inanmamakta özgürüm, öyle değil mi?........ bunların yerine başka şeylerden konuşsak…. Tatile çıkalım mı…. Çok isterim…. Yani eğer karın sorun çıkartmayacaksa…. Yine kıskançlık krizleriyle peşine düşecekse gitmeyelim… emin misin? Aaşkımmm. Tamam, buluşalım o zaman, plan yaparız. Yarım saat sonra hazırım. Öptüm. (Dilek’e) Ben duşa giriyorum. 


Dilek : Bu yoğunluğu nasıl kaldırıyorsun, anlamıyorum.


Yonca : Hahaa ben değil yoğunluk beni kaldırıyor.


Dilek :Evet son zamanlarda iyice hafifleştin! 


Yonca :Diil mi çok kilo verdim.


Dilek : Söz ettiğimiz hafiflik buysa evet. Çocukluğunda biraz topluydun diye mi bu kadar zayıf kalma isteği?


Yonca :Sonra konuşuruuz, yıkanıp yeni bir koku sürünmeliyim. Her aşk başka bir koku demektir. 


Dilek :Bir düzine parfüm almak zorunda kalsan bile mi? 


(Gülerek koltuğa uzanır, Yonca, bir süre sonra süper mini eteği topuklu çizmeleriyle gelir. Saçları ıslaktır. Bir sigara içer.Camdan bakar)


Yonca : Nerdeyse gelir. İyisi mi aşağı ineyim. Görüşürüz.


Dilek   :Erken gelir misin?


Yonca :Bekleme beni, gece gelmeyebilirim. Byee. 


(Çıkar. Işıklar kararır)




Sahne 2.
(Salon masasında akşam yemeği; Dilek ve sevgilisi Hakan. Yemek yeyip sohbet ediyorlardır. Evin sessizliğinden anlamaktayız ki Yonca evde değildir.)


Dilek : Çok yoruluyorum Hakan, O’nu çok seviyorum. Öğrenciyken birbirimizin en yakın arkadaşıydık. Ama artık olmuyor. Yaşamını bir türlü düzene koyamıyor. Sorumluluktan kaçıyor, bir işi bile yok. Her gece başkasıyla birlikte, bu çok ağır. 


Hakan : Anlıyorum canım, birbirinizden tamamen farklısınız. Ama zaten birbirinin aynısı kaç insan vardır ki yeryüzünde?


Dilek : Haklısın, ama artık bu bana zarar veriyor.


Hakan :Bana biraz abartıyormuşsun gibi geliyor. Hafta sonu için bir gezi ayarlayabilirim. Değişiklik sana ilaç gibi gelecektir. Ne dersin?


Dilek : Bu sorunu halletmeme yardım etmeden seninle hiçbir yere gelmeyeceğim.


Hakan : Lütfen.., bu konuyu daha önce de konuşmuştuk.


Dilek :Her seferinde kapıyı çarpıp gitmiştin. Neden istemediğini anlamıyorum.Hem nasılsa evlenmeyecek miyiz? Yoksa evlendikten sonra ayrı evlerde mi oturacağız? (Hakan’ın elini tutar) Bana daha açık ol. Lütfen. Sorun nedir?


Hakan : Nikah tarihine bir yıl var. Bırak bu bir yılı kendi evimde geçireyim. Ben.. seni istememekten korkuyorum. Her sabah seni özleyerek uyanıyorum. Eğer şimdiden yanıma taşınırsan, yani... biz hayatlarımızı birleştirmeden uyandığımda yanımda olacaksın ve ben seni o zaman da özleyip özlemeyeceğimden emin değilim. Tüm korkum bu.


Dilek: (Öfkeyle ayağa kalkar) Sen... evlenmek istediğinden emin misin? 


Hakan: (Dilek’in yanına gider, ona sarılır.) Canım, seninle yaşamayı çok istiyorum. Bunu biliyorsun.


Dilek : Az önce söylediklerin....., evlilik tarifiydi Hakan. Ben de korkuyorum. Belki  senden çok daha fazla. Benim korkum seninki gibi evlendikten sonra özlememek gibi şairane bir korku değil.  Seni dört senedir tanıyamamış biri  olarak, bundan sonraki yaşantımda daha kimleri tanıyamayacağımı ve hayal kırıklığımın bundan sonra da devam edeceğinden korkuyorum... Şimdi lütfen git. Çok yorgunum. 


(Ellerini omzundan çeker. Kendi odasına gider. Hakan ceketini alır. Çıkar.)


Sahne 3.
(Dilek pijamalarıyla  salonda  oturup kitap okuyordur.Telefon çalar.)


Dilek  :Efendim,aloo? Anneciğim, sabah aklımdan geçmiştin, fırsat bulup arayamadım. 


(Yonca süper sexy giysileriyle gelir, koltuğa oturur, ayakkabılarını giyiyordur.)


Dilek: Çok iyiyim anne, siz ne yapıyorsunuz, babam nasıl?...... Ben de çok özledim..... Hiç izinim yok......Fırsatınız olursa siz gelin....... Tamam anneciğim....... Ben ararım babamı sonra..... O’nu benim için kocaman öp, olur mu?... Hoşça kal, 


 (Yonca, Telefonu alır, numarayı tuşlar. O sırada kendi cep telefonu çalar. Ev telefonunu koltuğa koyar. Cep telefonunu açar.)


Yonca :Ah sen misin? Ben de bir daha hiç aramazsın diye düşünmüştüm.... Bilmem... sanki memnun kalmamışsın gibi bi hisse kapıldım... Ben mi... yoo bence çok zevkliydi. Hahahaa kurnazsın ama tilki değilsin, canım... Bu gece...? çıkmak üzereydim ama iptal edebilirim. 10 dk sonra hazır olurum. Bekleyeceğim. Byee...


Dilek:Dışarı mı çıkacaksın?


Yonca : Hı-hıı, hazırlanmalıyım.


Dilek :Motoru var mı?


Yonca :Olmaz mı? Hahaha... Söylesene, birine sadık olmak yani sadece bir kişiyle birlikte olmak nasıl bir şey? Hakan senin birlikte olduğun ilk erkek ya ondan soruyorum ve bu gidişle de son.


Dilek:(Kitabını bırakır.) Bazen keşke senin gibi olsaydım diyorum. Sana özellikle son zamanlarda ne kadar kızarsam kızayım, bi kaç gündür senin gibi olmayı düşünüyorum. Bağlar,bağlılıklar,yüzükler olmadan insan daha az acı çekiyor.


Yonca :Oradan öyle mi gözüküyor? (Sigara yakar)


Dilek: Ailemin üstüme titremesi onlara karşı sorumluluk duymamı getiriyor. Ki bu başlıbaşına bir yük. Belki de onlar bu kadar iyi olmasalardı Hakan’la evlenmeyi istemezdim. Ama şunu da biliyorum ki Hakan’la evlenmezsem hiç kimseyle  evlenmem. Dört gündür görüşmüyoruz.


Yonca : Bu gün benimkilerle görüşmeyeli üç ay oldu.


Dilek :Nerdeler?


Yonca:En son Paris’te olduklarını okudum gazeteden.Seyahattelermiş


Dilek:Onları benim aramamı ister misin?


Yonca :Sakın bunu yapma,tamam mı? Onlardan para dışında alabileceğim hiçbir şey yok. Çünkü onların bana para dışında verecek şeyleri yok. ailemle alışverişimin sınırlarını çok erken öğrendim. 19 yaşımdayken kürtaj paramı babam vermişti. Bir gün bile sormadı, kimdi,neydi, canın acıdı mı, üzgün müsün... Annem genç aşıklarıyla. Uff boşver bunları gidip makyajımı tazeleyeyim. Benim müzisyen gelir birazdan. 


(Dilek camı açar, bir süre dışarıyı izler. Yonca gelir, ağır bir makyajla. Elinde bir küçük şişe sim vardır. Ağzına biraz alır. Dişleri,dudakları ışıl ışıl olur.)


Dilek: Bu da ne? Makyajda yeni moda bu mu?


Yonca :(Az önceki “acıklı” halinden eser kalmamıştır.) Söyleyeceğim. Ama kızmak yok. Hahahaa... Bununla öpüştüğüm erkekleri mühürlemiş oluyorum.. Üç gün çıkmıyor bu, öyle rezil bir şey.  Her zaman gittiğim barda ağzı parlamayan kimse kalmadı. Bu akşam başka yere gideceğim Hahahaa.


Dilek :İnanmıyorum sana. Şu evli sevgilinin karısı anlamıyor mu?


Yonca :Benim sorunum değil. Görüşürüüüz. (Çıkar)


Dilek:(Camdan bakar, aşağıda Yonca’yı görür. Seslenir) Senin müzisyen gelmeyecek heralde.


(Yonca’nın sesi duyulur –Aradı, barda bekliyormuş.)




Sahne 4
(Dilek elinde kitap koltukta sızmıştır. Birden kapı çalınır. Açar. Yonca sarhoş bir halde girer. Durmadan gülüyordur.Dilek kolundan tutar.)


Dilek:Uff yine ne yaptın sen! Geç, geç otur şuraya. (Ayakkabılarını çıkarır)
Ne oldu, niye gülüyorsun?


Yonca: Ben ..şimdi böyle ışıl ışıl... etrafa gülüyorrm ya, bu gece.... oral yaptık bi de baktım parlıyor şeyi...Sonra düşündüm, bu adam çişini yaparken de böyle parlak parlak işer...  Hahahaaaa. Düşünebiliyorm musun tam... üç gün... çıkmayacak.... karısı yatağı başına geçirir be... 


(Dilek Yonca’yı odasına götürürken Yonca’nın kahkahaları duyulur.)


Yonca: Bu sim çok güzel şey yaa.... başka renklerini de alıcam. Hahahaa..


Sahne 5
(Yonca ve Dilek’in evi. Dilek sabahlığıyla dolanıyordur etrafta. Camı açar, içeri gün ışığı gelir. Cam kenarındaki menekşeye su verir. Bu kadar anaç bir tablo bilinçli olarak çizilmektedir. Dilek her zaman erdemli olmuş, yanlışlardan ders alıp doğrularla ilişkiye geçmiştir. Ve şimdi her ne kadar ev arkadaşı Yonca’yı sevse de O’nun “düzEnsiz/yanLış/uyUmsuZ”  yaşamından çekilme kararı almıştır. Oyunun sonrası Dilek’in kararlılığı üzerinde şekillenir. Böyle günlük işlerle uğraşırken kapı açılır. Yonca sabahladığı yerden gelmiştir.)


Dilek: Yapraksız Yonca.... günaydın.


Yonca : Ah beni öldürür bu aşk. Ne geceden ne de gündüzden haberim var. Saat kaç Dilek, vakit çok mu geç? Aşk için ve yanmak için.

Dilek: Bitir şu okulunu lütfen, ya da otur şiir yaz.


Yonca : Ha ha.. bazıları şiir yazar. Benim gibiler o dizelerin içine sıçar. Çünkü bizim yaşadıklarımız onlarınkinden daha aşklı ve düş görür. Şu haline bak, bankada müdür yardımcısı oldun daha iki yıl geçmeden. Başarılısın. Ve çok seviliyorsun. Yakında evlenirsin. Bi de çocukların olur. Kendine benzetirsin onları, düzen, tertip, çiçekleri sulamayı unutma... (Kanepeye uzanır. Dilek gazete elinde diğer koltukta oturur. Kahve içerken O’nu dinler, kayıtsızdır)
Evden çıkarken muslukları kontrol et, kapı cam açık kalmasın hırsız girer. (Uykusuz ve çok dağınık ifadesiyle Yonca itici gözükmektedir. Gidip müzik açar. Tekrar koltuğa uzanır.)


Dilek : Geçen sene çektiğin kısametraj film var ya, hani çöpe atmıştın... Ben onu yarışmaya gönderdim. 


Yonca : Nasıl yani? 


Dilek : Ben çok beğenmiştim o filmi. Belki seni motive eder diye düşündüm. Yani tekrar film yapabilmen için gerekli güven..


Yonca : Ne saçmalıyorsun Dilek? Benim sinema yapamamak gibi bir derdim mi var sanıyorsun? (Sigara yakar)


Dilek : Sadece böyle sürdüremezsin demek istiyorum. 


Yonca : Sürmeyen ne? Seninle kaygılarımızın farklı olması mı? Sana neden bu kadar rahatsızlık veriyor benim yaşantım? Senin önemsediğin her şeye kıçımla gülsem bile  karıştım mı? Bu ne saygısızlık ya, nasıl bi ahlak bu? Benim için iyi hiçbir şey yok artık. Sana şunu söyleyeyim. Git biraz eğlen ve beni kıskanmaktan vazgeç, sen ben değilsin tamam mı?


Dilek :Bir de kıskançlık çıktı öyle mi? Kendine bir bak, senin neyini kıskanabilirim?


Yonca : Yapmaa, erkeklerin beni bu kadar sevmesi istemesi seni kahrediyor. Anlamadığımı mı sanıyorsun? Müdür yardımcısı oldun, ben hiçbir şey olamadım ama hala tercih edilen benim sen değil!  
(Dilek hızla ayağa kalkar, elindeki kahveyi Yonca’nın yüzüne döker)


Dilek : En kısa zamanda buradan ayrılacağım. Şimdiden, uğraşacak başka birini bul. Değersiz!


(Odasına gider, kapıyı çarpar. Yonca telsizi alarak banyoya gider, , yüzünü yıkamış olarak döner.. Aynı anda cep telefonu çalar. Telsizi bırakır. Cep telefonunu açar.)


Yonca : Alooğ, sen haydutun tekisin. Çaldığın kalbin yerine ne koyacaksın, ciğer mi? Hahaha....... gel gör ki ciğerim de beş para etmiyor... Kim?.......... Ben mi prensesinim? Canımm, .......... ........ Özledin demek..... Aşk ulaşamamaktır...... benim dee.... ahh hem nasıl.... kasıklarım kavruluyor seni düşününce..... bu gece mi? Cık! Ol-maz! Çok korkuyorum.... yani sana aşık olursam... evet.... ödüm kopuyor.... kimseye anlatamıyorum bunu...... sen benim en yasaklı sevgilimsin.... seni nasıl hatırlıyorum biliyor musun?.....
Sokakta yürüyordun... yağmur başlamıştı. Sen hızlanmadın...... Arkandaydım.... seni izliyordum...... yağmurun  kimsenin ensesine bu kadar yakışmadığını düşünüyordum...... o günden beri uzak durmaya çalışıyorum senden........ yook edebiyat yapmıyorum.... harbi korku........ beni mi gördün?
Umarım uykunda sayıklamak gibi bir özelliğin yoktur........ ne giymiştim?  Kırmızı haa.... sen boğa değilsin ki! Hahaha... balık bordoyla  tahrik olur......... ve bana bordo çok yakışır............. bir daha tekrar et, canım............. demek bensiz yaşayamazsın........ demek şimdiye kadar böyle bir şey yaşamadın.......
Canım.......... duvarları yıkamak istiyorum. Tüm camları kırmak........... ve sonra serin rüzgarlı odada seninle tango yapmak...... enseni ısıran yağmurla öpüşmek..... tam kalıntısını silmek isterken geceye düşmek............ omzunda ağladığımı hiç kimse bilmeyecek....................... sana şiirli anılar bırakıp.... çekip gitmek......evet canım, gideceğim. Belki Paris........... daha çok özleriz birbirimizi........ daha çok ulaşamayıp, kasıp kavrulup......... bir odaya kapanıp bunları düşünürüm. Haydut sevgilim, ensenden süzülen yağmura eşlik ederim....................... Sen de beni kırmızı kilodumla anımsarsın........... gördüğün son rüyadaki gibi........


 (Dilek günlük giysileriyle odasından çıkar. Salondan çantasını alırken Yonca’ya bakmadan hazırlanır. Konuşmalarını duyuyordur. Birazdan kapıdan çıkıp gider.)
Anlamıyorsun...... gitmem gerekli............... çok yoruldum........daha dingin olamasa bile bundan sonrası............. sessizlik istiyorum.......evet......
Tamam sevgilim.......... bekleyeceğim aramanı.........bye......


Sahne 6


Kapı zili çalınır. Dilek açar.


Hakan: Ben seninle konuşmaya geldim. Müsaitsen...


Dilek:Hakan ben çok yoruldum, eğer aynı şeylerden söz edeceksen lütfen git.


Hakan : Çok düşündüm. Böyle olmuyor..Sen haklıydın




Dilek :Ben haklı olmak değil mutlu olmak istiyorum. 


Hakan: Dilek... benimle evlenir misin? (Kutu içinde tek taş pırlanta yüzük çıkarır, Dilek’in parmağına takar)


Dilek: Bana bunu neden yapıyorsun (ağlamaya başlar, Hakan’a sarılır) yeteri kadar yoruldum. Neden her şey üstüme bu kadar geliyor? (içeri geçerler, Dilek ağlayarak parmağındaki yüzüğe bakıyordur. Hakan daha çok sarılır)


Hakan : Sana kahve yapayım, son günlerde çok gerginsin. Sakin ol canım, hepsi geçti. (Hakan, loş odanın ışıklarını açar mutfağa gider birazdan elinde iki fincanla geri gelir. Yüzü sime bulanmıştır. Dilek oturduğu koltuktan sessiz-ani bir hareketle ayağa kalkar. 


Hakan: Hemen yarın bu evden taşınmalısın.  Nikah dairesine gider, gün alırız. Nikahtan sonra Avrupa’ya gideriz. Değişiklik, yeni bir başlangıç olur bize…


(Dilek Hakan’ın bu son konuşmaları boyunca O’na doğru ilerler. Çenesini tutup, çevirir.)


Dilek: Düğün kutlamasına erken başladın galiba?


Hakan: Nerden çıkartıyorsun hayatım?


Dilek:Üç gün beklemeliydin, bunlar kolay çıkmaz.


Hakan: Bizim şirketin daveti vardı,geçen akşam. Karşılamayı yapan kızlardan biri her yerine sürmüş bunlardan.İki kere duş aldım, derimi kazıyacaktım nerdeyse. Ne rezil  şey değil mi?


Dilek: Yoo, hiç rezil değil. Anlaşılır ama erdemsiz.  Hepsi bu. Yüzüğünü al, git buradan. Ne olursa olsun çıkma karşıma.


Hakan: Dilek, sandığın gibi değil. Bana inanmalısın. Hem böyle bir olay olsa bu halde karşına çıkar mıydım sanıyorsun? Saçmalık bu!  


Dilek: Anlaşılan büyük bir vicdan azabı çekiyorsun. Umrumda değil, neden evine taşınmamı istemediğini şimdi daha iyi anlıyorum. O’ndan vazgeçemiyorsun değil mi? Nasıl, oral yaparken de parlıyor mu her yeriniz? Nefret ediyorum ikinizden de. Hayatımı mahvettiniz. Aşağılık herifin tekisin işte… Ne varsa gözümde bu kadar büyütecek. Sevgiymiş, hangi sevgi be hangi sevgi…. Canınız cehenneme. evde size kalsın, parlayın sönün umrumda değil! 


(içeri gider, çantasını alıp evden dışarı çıkar. Çıkarken kapıyı çarpar. Hakan koltuğa yığılır. Bir süre sonra Dilek’in eşyalarının bulunduğu kolileri karıştırmaya başlar. Mutfağa gider, bir şişe viski içe içe gelir oturur kolilerin başına. Devam eder tekrardan, karıştırmaya. Kitaplar, takılar, eldivenler, parfüm şişeleri, deniz kabukları…. Ve birden Dilek’in günlüğü olduğunu sonradan anlayacağımız bir defteri açıp okumaya başlar… Okurken sık sık viski içer. Saçlarını karıştırır. Uzun bir andır bu, uzun ve sıkıntılı…En sonunda defteri ortadan ikiye ayırıp fırlatır odanın köşesine. Bağırmaya başlar. Viski şişesini duvara fırlatır. Ve tam bu esnada sadece bir kere -orospu! diye bağırır. Kendini yere bırakır ve ağlar. Telefonuyla birini arar. Kararmaya başlayan ışık ve yükselen müzik sesi Hakan’ın konuşmasını duymamızı engeller.
… kararır ışıklar.)




Sahne 7


(Hakan perişan bir halde Dilek’in evindedir. Leş gibidir. Morali ve görüntüsü, aşk acısı çeken bir insanın mağrur ifadesinden  çok, erkeklik gururu zedelenmişlik taşır. Artık hırçın ve öfkelidir. Isırmak ve acıtmak istemektedir. Kapı açılır, Yonca her zamanki umarsız haliyle gelir. Bu sefer sadece hafif bir merak eklenmiştir bu görüntüye. Hakan’ın yanağını öper.)


Yonca: Dilek nerede?


Hakan: Gitti. Bak, bana doğru söyle haberin var mıydı bundan?


Yonca:Ne diyorsun sen?


Hakan:Şu müdürden haberin var mıydı?


Yonca:Hangi müdür?


Hakan: Banka müdürünü anlatmış mıydı sana?


Yonca: Baştan anlatır mısın bana her şeyi? 


Hakan: Ben, tüm bunlara inanamıyorum. O’na o kadar güveniyordum ki… Tek gerçek sevgilisinin ben olduğumu sanıyordum. Bana hep kendimi çok önemli hissettirdi. Her şeyimiz göz önündeyken benden ve herkesten gizli, başka ilişkiler kurmuş…


Yonca: Hakan, bana hepsini baştan anlatacak mısın?


Hakan: Ben, buraya geldim. Çünkü seninle geçen gece olanlardan sonra kendimi çok kötü hissettim. Söylediklerine uyup, O’na yüzük aldım, buraya geldim. Senin şu simlerden bulaşmış her yerime. Birlikte olmadığımızı, anlatamadım bile. Kapıyı çarpıp gitti. Sonra şu berbat günlük geçti elime. İnanamıyorum yaa, yönetici olabilmek için bankanın müdürüyle yatmış. Tüm bunları yazarken de beni çok sevdiğini ama hayatın çok zor olduğunu, başka yolunun olmadığını falan… bu.. bu… nasıl bir mantık, ben nasıl sevdim onun gibi birini. O’nu tanıdığım güne lanet olsun. Yonca n’apıcam ben? Ben… nasıl… nasıl olur bu.. (Günlüğü okur) “….bana sekiz ay önce böyle bir şey yaşayacağımı söyleseler inanmazdım. Ama onunla sevişmek öyle güzel ki…. Bunu hiç kimse bilmiyor, onun mevkisinden ötürü bunu çok gizli yaşamak zorundayım. Bazen Hakan bunları hak etmiyor diye düşünüyorum. Ama hayat çok zor, geleceği yapmaksa tek başına başarıyla olmuyor… Ahh içim taşıyor benden…”


Yonca: Demek son zamanlardaki tahammülsüzlüğünün nedeni buydu. Neyse.. bak benim bu olanlardan hiç haberim olmadı.Hayatta ulaşamayacağım tek yerde o duruyordu. Şimdi bu boşluğu nereye oturtacağım? 


(Telefonu alır, cep telefonu çalmaya başlar)


-Alooğ, sen misin? Ben de artık hiç aramazsın diye düşünüyordum. Bir süreliğine erteledim. Şu an canı sıkkın bir arkadaşımla sohbet ediyorum…… sen ne zaman döndün?..... hemen mi?... olmaz. Aa bu akşam dans etmeye gidecektim….yoo orda arkadaşlarım var…. Hadi canım…..neden herkes beni yalnız sanıyor…….. tek sevgilisi olan sen değilsin……..benim de sevenlerim var………..bak sen hala benimle olmak istiyorsun……..hahahaaa….. karına söyleyeceğim seni…. Neyse şaka yapıyorum canım, ben seni sonra ararım olmaz mı? İyi geceler.. (kapatır telefonunu)
Hakan, seni yalnız bırakmak istemem evde, hadi gel birlikte çıkalım. Kafa dağıtırız.


Hakan: Sağol, canım hiç istemiyor çıkmayı. Ben burda kalsam daha iyi olur.


Yonca: Eğleneceğimizi garanti edemem ama hiç değilse dar alandan kurtarırız seni. Bakma ben de keyifsizim. Ama böyle oturmaya devam edersek, daha çok tatsızlaşacağız. Yaptıklarında bu kadar mantık arama.


Hakan: En çok neye kızıyorum, biliyor musun? Beni aldatırken bile son derece bilinçliydi. Asla, bir gün bile şu hırs küpü insanların yaptığı gibi delirmedi, esrikleşmedi. Her hareketi yüzdeyüz kontrol ve tam iradeyle oldu. Yazdıklarını okurken bunu iyice anladım. Dehşete kapılmamın nedeni bu. O ihtiraslarını bile kendi doğrusu zemininde gerçekleştiriyor. Senin benim gibi insanların kötülüğü onunkilerin yanında çok saf kalıyor. Şimdi keşke seninle yatmış olsaydık diye düşünüyorum. Zekası ve kötülüğünü kutsaması içime bu kadar oturmazdı. Hadi çıkalım.




(Işık.Lar)


Sahne 8
(Dilek koltukta sızmıştır. İçerden Hakan gelir. TV’yi açar. Cinnet geçiren çılgın kocanın, aşığı olduğundan şüphelendiği karısını onaltı yerinden bıçaklamasını anlatır, spiker. Müzik kanalı açar. Top 10 listesi, pop şarkıları. Kısa kısa.. Dilek uyanır. Saçlarını kestirmiştir. Mutfağa gidip kahve alır. Gelip masanın başına oturur. Hakan’ın telefonu çalar.)


Hakan: Efendim? Yok bu gün gelmem heralde. Önemli bi işim var. Seni sonra ararım olmaz mı? 


(Hakan kalkıp pencereyi kapatır. TV’nin sesini kısar. Masaya, Dilek’in karşısına geçip oturur. Vazgeçmiş gözükür. Sigara yakar.) 


Hakan: Konuş artık!!! Neden? Neden? Nasıl yaptın bunu? Anlatsanaaaaaaaa


(Dilek’in başucuna dikilmiştir. Dilek başını ellerinin arasına alır. Ağlamaya başlar. ) Konuş allahın belası, senden başka hiçbir şeyi gözüm görmezken bu iğrenç, aşağlık hallere nasıl düştün? Nefret ediyorum senden, duyuyor musun beni nefret! (Camdan dışarı bakar) 


Dilek: Üstüme gelme. Çektiğim kabusu anlatacak değilim.Ayrılalım bitsin. 


Hakan: Dilek, anlamıyorum. Kimse seni beni aldatman için zorlamadı. Günlüğünde bile o iğrenç heriften nasıl zevk aldığın yazıyor, sonra da karşıma geçip kabustan söz ediyorsun. Bu ne ya? Buna hakkın yok, tamam mı? Oynama benimle. Sen böyle değildin, ne oldu, kim ne yaptı sana? Bak rahatlayacaksan oturup konuşalım. Ama bana her şeyi anlat. Nedenlerini merak ediyorum.


Dilek: Sadece bu mu?


Hakan: Dilek, yapma. Kurtar beni bu durumdan. Ölüyorum ben ya, bittim ben. Mahvoldum. Yardım et n’olur.


(Dilek Hakan’a sarılır, birlikte ağlarlar.)


Dilek: Sadece….. bana hiçbir şey sorma, olur mu? İhtiyacımız olan şey bu değil.Lütfen… hepsini unutalım, ya da unutmayı deneyelim. Tatile gidelim, ne bileyim…


Hakan: Deneyelim…


(Kapı çalınır, Hakan açar. Genç bir erkek…)


Hakan: Kime bakmıştınız?


Serkan: İyi günler, rahatsız ettim. Dilek evde mi acaba?


Hakan: Dileeek, bakar mısın?


Dilek: Efendim?


Serkan: Merhaba ben Yonca’nın arkadaşı Serkan. Kendisine ulaşamıyorum. Acaba bir bilginiz var mı? 


Dilek: Yonca bir süreliğine yurtdışına çıktı. Birkaç ay gelmez sanırım.


Serkan: Peki size film hakkında bir şey anlattı mı?


Dilek: Ne filmi? 


Serkan: Şeyy, üçümüz… yani ben, kız arkadaşım ve Yonca bir film çekiyoruz da… Son üç aydır her gece bizdeydi Yonca. Sabaha kadar film için notlar alır, konuşurduk. Geçtiğimiz hafta da çekimlere başlayacaktık. Telefonu kapalı, ulaşamıyoruz. Çok merak ettik bir şey mi oldu?


Dilek: Nasıl yani, son üç aydır her gece size mi gelirdi?


Serkan: Evet. Hatta bazen O’nu motorla buraya bırakırdık. Adresinizi ordan biliyorum.


Dİlek: Yaa… Konusu neydi filminizin?


Serkan: Üç kişilik bir aşk. Senaryo Yonca’ya ait. 


Dilek: Ben… bunların hiç birinden haberim yoktu. O döndüğünde size bir şekilde ulaşır. Sanıyorum film için gitmiştir.


Serkan: Peki, çok teşekkür ederim. İyi günler.


Dilek: Önemli değil. 


(Kapıyı kapatır. Konuşmalarını Hakan da duymuştur. Birbirlerine bakakalırlar.Dilek telefonu çevirecekken kesik olduğunu anlar, masanın üstündeki birikmiş faturaları görür. Zarflardan birini açar.)


Dilek:İnanmıyorum! İyi ama bu numaraların hepsi…. Olamaz.


Hakan: Nedir o?


Dilek: Telefon faturası… Aranan numaraların hepsi…. Yonca’nın cep telefonuna ait.


Hakan: Ne var bunda?


Dilek: Hakan… Yonca’nın telefonu hiçbir zaman çalmadı. O’nu kimse aramadı. Geceleri çapkınlık yapmaya, dans etmeye gitmedi. Sevgilisi bile yok..tu. Benim yanımdayken kendini aradı. Başkasıymış gibi konuştu. 


Hakan: Neden ama?


Dilek: O kadar……….. yalnızdı ki..




(Dilek’le Hakan birbirlerine şaşkın bir halde bakakalırlar. Dilek’in elindeki fatura yere düşer.  Umay Umay/Alooğ çalmaya başlar. Işık.Lar)






Ceren Cevahir Gündoğan
16.6.2004







                                  

Yorumlar

Gezi/yorum... dedi ki…
Çok güzeldi teşekkürler..
çok hoş bir blog olmuş bu tebrik ederim...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
metin ergün dedi ki…
çok güzel bir senaryo, umay umay ile bitmesi harika senaryoyu daha da güzel kılmış....

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ferhan Şensoy ile Geriş’te Bir Buluşma

Erkan Yücel: Tiyatroda ne var ne yok?

PALAMARLAR