Aşk ve Devrim

                                                           
Sokaktaydım. Bağırıyordum. Öksürüyordum. Sirke içiyordum. İlkbahardı. Tarih Yek Gulan’dı. Yazdı. Sonbahardı. Kıştı. Kıştı. Kıştı. Sevgilimin elini arıyordum kalabalıklarda. Birbirimizi kaybettiğimizde herhangi biriyle elele tutuşuyordum. Temizdim. Tertemizdik. Yektik. Yitirdiklerimizin adının anılıp burdaa diye bağırdığımız bir anma günü, Kürdistan’da olduğu için adı anılmayan arkadaşımızın adını bağırdım. Kimse tereddüt etmedi. Burdaaa dedik. Yanımda arkadaşımı vurdular. Başı kanıyordu. Hastane pahalıydı. Para ödemeyeceğimizi öğrendim. Su serpildi. Ohh dedim. Önce arkadaşımın bilinci açık, sonra yaşamın parasızlığımızı görüp bize hak vermiş olmasından. Eve döndük. Aynı solukları içimize çekmiş de olsak başkalaşmıştık. Bambaşkaydım. Kendini arayanlarımız birbirinden, kendinden kaçanlarımız kendinden uzaklaştı. Kıştı. Komadan çıkamadı. O kara kaşlı güzel esmer çocuk-delikanlı, hayatın ağırlığına karşı savunmasızdı. 16 kiloyu bıraktık toprağa. Sokağa gittik yine. Sesimiz kısıldı. Gaz yuttuk, gaz kustuk. Bizim olmayan bir havanın isyanını yuttuk. İsyan haykırdık. İsyandık. Oy bile kullanmazken, okları bol bir resmi ideoloji partisine yerelde evet dedim. Yeter ki ‘o’ zeval görsün…. Görmedi. Biz sokakta bağırdık bu sefer üstümüze yürüdüler. Evimizi taşladılar gitmek istedim. Bu kültürden, bu kültür insanından kaçmak. Irak düşmek. Sevenlerimizin varlığıyla vazgeçtik. –Ve iyi ki.. Ege kıyılarında yerin altında 300’den fazla erkek kardeş, baba, ağabey can kira ödemek, sadece azıcık kara olmayan nefes alabilmek için girdikleri yerin altından çıkamadı. Acıdı aynı yerimiz. Yanlarına gidenlerimiz oldu. Yara sarmaya belki biraz yalnız değilsin demeye koştular. 
Bugün, artık sokak heyecanını yitirmiş, canı fazlasıyla yanmış bir fani olarak, duyarlı yüreğim, had bilen sessizliğimle, sosyal medyada neredeyse hiçbir gündelik gerçekliğe dair haber-yorum paylaşıp asabını bozmamaya çalışan ben. Yine de biliyorum ki, beni de saran bu atalet toprağı, ansızın esen bir fırtına öncesi rüzgârla tozlara ayrılır uçar gider üzerimden. Bilirim, sokaklarda o gün yine biz olacağız. Yine esecek bizimle aşk ve devrim. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ferhan Şensoy ile Geriş’te Bir Buluşma

Erkan Yücel: Tiyatroda ne var ne yok?

PALAMARLAR